Günlerden 24 Temmuz Cuma.
Türk Basını için önemli bir gün.
1908’in yaz ayları Basına Sansür uygulayan 2. Abdülhamit için zor geçiyordu… Selanik’ten yayılan İttihatçı isyanını ne Şemsi Paşa bastırabilmişti ne Müşir Osman Paşa. Binbaşı Enver Bey ve adamları dağlardaydı…
Abdülhamit geri adım attı… Bir başka açıdan da ileriye doğru atılmış bir adımdı bu: 24 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet ilan edildi.
Osmanlı Matbuat Cemiyeti adıyla örgütlenmiş gazetecilerin büyük bölümü meşrutiyeti sevinçle karşıladı. Sansürün karşısına dikilebileceklerdi artık. 1876’dan kalma sansür kararnamesini uygulatmayacaklardı. Yani sansür memurları yayından önce gazeteleri kontrol edemeyecekti…
Meşrutiyetin ilan edildiği günün gecesinde İkdam Gazetesi’nin sahibi Ahmet Cevdet ile Sabah Gazetesi sahibi Mihran Efendiler, gazete provalarını görmek için gelen sansür memurlarını aynı sözlerle geri çevirdiler:
“Gazeteler hürdür, sansür yasaktır.”
24 Temmuz bir anlamda gerçek gazeteciliğin patlama yaptığı gündü. Bu nedenle 24 Temmuz Cumhuriyet Dönemi’nde Türk basınından sansürün kaldırılması ve basın bayramı olarak ilan edildi. Daha sonra kutlamalar “Geleneksel Gazeteciler Günü” adı altında yapılmaya başlandı.
Dün de 24 Temmuz 2020 Cuma’ydı.
Yani basından sansürün kaldırılışının 112. Yılı.
Evet, 1908’de sansür kalktı.
Ama, o gün yalnızca 2. Abdülhamit’in sansürü vardı.
Basına uygulanan sansür o kadar çok ki!
İktidarın sansüründen mi başlasam,
Bay Başkan’ın sansüründen mi?
İkisi de aynı yola çıkıyor.
Yerel Yönetimlerin sansürü.
Belediye Basın Büroları yöneticilerinin sansürü!
TCK’nın içine gizlenmiş olan sansür.
Son olarak Pandemi sansürü!
Basın Bayramı’nda gazeteciler Atatürk Anıtı’na çelenk bile sunamıyorsa, varın gerisini siz düşünün!
Bunları tek tek açıklamaya kalksam sayfa yetmez!
Ancak, bildiğim tek şey var, o da sansürün patronlardan kaynaklandığı!
Gazeteci patron kalmayınca olacağı buydu zaten.
Adam, üç kuruş için ilkelerinden vazgeçiyor…
Bunu iyi bilen yerel yöneticilerin ve onların adamlarının ağzından çıkan rakama bakıyor
Halkın sesi olmak yerine paranın sesi olmayı tercih ediyorlar.
Burada da okuyucu sansürü devreye giriyor.
Kendi hakkını savunmayan gazeteyi ne yapsın ki?
Uzun bir hikayedir SANSÜR!
Sansürün kaldırılışının yıldönümü mü?
Önce beyinlerdeki sansürü kaldırmalıyız!
Ki, sonrasında Basından Sansürü kaldıralım!
Yoksa, iş “Benim oğlum bina okur döner döner yine okur”
1908’de bir sansür kalktı, ama bugün onlarca sansür var!
Sansürlerin en çirkini, en ayıbı, en tehlikelisi ve en rezili OTOSANSÜRDÜR. Üç kuruş, beş kuruş beklentisi uğruna yapılan en berbat sansür olan OTOSANSÜR görüldüğü yerde okuyucular tarafından ezilmelidir!