Hafta sonu yaşananlar tam bir kabus!
Sokağa Çıkma Yasağı adı altında alınan karar fiyaskoydu.
Özellikle ilk saatleri…
Yoksa, vatandaş iki gün boyunca yasağa uydu.
Uydu uymasına ama, ilk saatlerde yaşananlar halen gözlerimizin önünden gitmiyor.
Topu topu iki günlük bir yasak…
Gel gör ki vatandaşların market ve fırınlara hücumunu anlamak olanaksızdı.
Gören duyan da sanır ki bir aylık yasak ilan edildi!
Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar?
İşte öyle bir durum yaşandı.
Yasağı açıklayan mı suçlu, yoksa kuralları altüst ederek market ve fırınlara akın eden vatandaş mı?..
Bana göre sosyolojik bir vaka…
Ortada iki şık var;
İçişleri Bakanı’nın açıklaması üstünkörüydü.
(Yasak kimleri içeriyor, nereler açık olacak hiçbir bilgi yoktu)
Vatandaş yönetenlere güvenmiyordu!
(İki gün derler sonrası bir hafta hatta bir ay olabilirdi)
O zaman vatandaş kendi önlemini almak zorunda kaldı.
Sonraki gelişmeler malum.
Pazar gecesi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifası ekranlara bomba gibi düştü.
Arkasından Havuz Medyası’nda ağıt yakan gazeteciler…
Az daha gözyaşlarında boğulacaklardı.
Ki, Bay Başkan’ları istifayı kabul etmeyerek onları boğulmaktan kurtardı.
Benim bildiğim istifa tek taraflı bir müessesedir.
Tabi ki Bay Başkan’ın ricasını kırmak Bakana yakışmaz!
Bu istifa olayı bile insanların kafasında soru işareti bıraktı.
Yurdum insanı alışmış bir kere oyun içinde oyun izlemeye…
Bunu da orta oyunu gibi izledi ve unuttu.
Sözün ÖZÜ:
Dünya zor günlerden geçiyor.
Türkiye’de bundan nasibini aldı.
Keşke olmasaydı.
“Bir musibet bin nasihattan yeğdir!” derler.
Güzel yapılan şeyler de var.
Hiç olmazsa ben yerine biz demeyi anımsadık.
Ancak, bunun yanında ipe sapa gelmez olaylar da!..
Başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere CHP’li başkanlar haftalar önce bangır bangır bağırdı; ‘Sokağa çıkma yasağı ilan edilsin!’ diye..
Olur mu hiç?..
Muhalefetin ağzıyla hareket etmek AKP İktidarına yakışır mı?
Sonun da bir gece ansızın Sokağa Çık(MA) yasağı ilan ettiler.
Kim önerdiyse bravo!
Derken aklıma Amerika’da yaşanan bir olay geldi ve sizinle paylaşayım dedim.
Ama gerçek ama yalan.
Yorum sizin..
Amerika’da uçak üreten bir şirketin büyük bir derdi varmış.
Ürettiği uçak, daha ilk deneme uçuşunda havada iki tur atmadan yere çakılıyormuş.
1, 2, 3, 4…Uçakların hepsi aynı arıza nedeniyle düşüyormuş. Uçak havadayken, kanatları gövdeyle birleştiği yerden kopuyormuş.
Şirketin parası suyunu çekmiş. Yönetim kurulu toplanıp son bir kez daha üretim yapmaya karar vermişler. Eğer bu uçak da düşerse topu dikip dükkanı kapatacaklarmış. Yöneticilerden biri, fabrikanın kapanması halinde yüzlerce işçinin işsiz kalıp perişan olacağına işaret ederek “bu kararımızı personelimize duyuralım. Mühendislerimiz bir çare bulamadı, içinizden bu arızayı önleyecek öneride bulunur ve bu sayede yaptığımız uçak düşmezse ona beş milyon dolar ve saymak için bir de sayma makinesi vereceğimizi söyleyelim” demiş.
Ortaklarının önerisini dinleyen diğerleri, “olan oldu anasını satayım, bir de bunu deneyelim” diyerek genel müdürü çağırıp duyuruyu hazırlatmışlar. Duyuruda öneriler için tanınan süre dolmuş. Fabrikanın değişik yerlerine konulan öneri kutusunu açmışlar.
O da ne?
Yüzlerce işçinin çalıştığı koca fabrikadaki ayakkabı kutularından, pardon öneri kutularından, üzerinde tek cümlelik notun yazıldığı bir tek pusula çıkmış. Üstelik imzasız…
Yönetim kurulu toplanmış. Pusuladaki tek cümle, “kanatları, gövdeyle birleştiği yerden bir sıra delik açın”şeklindeymiş.
Mühendisleri, teknisyenleri çağırmışlar ve bu önerinin analiz edilmesini buyurmuşlar. Ekip öneri üzerinde günlerce çalışmış. Sonunda bir rapor hazırlayıp “olumlu” görüş bildirmişler.
Yönetim son kez toplanmış, önerilen şekliyle bir uçak daha üretmeyi kabul etmişler.
Son bir gayretle kanatları gövdeyle buluştuğu noktada bir sıra zımba deliği gibi delinen uçak üretilmiş. Heyecanla deneme uçuşuna geçilmiş. Aman tanrım o da ne?
Adeta bir kartal gibi havada süzüle süzüle uçan teyyare yumuşak şekilde inmiş. Tekrar tekrar denemişler. Uçak başarıyla sınavdan geçmiş.
Yüzlerce şampanya patlatılmış, yüzlerce kadeh havada tokuşmuş, “büyük zafer” kutlanmış. Yönetim kurulu başkanı etrafındakilere dönmüş:
-Bizi ipten alan öneri sahibini bana derhal bulun!
Tekrar duyuru hazırlanmış, ödül miktarı yükseltilmiş.
Bir sabah sekreteri masasında yokken başkanın kapısı çalınmış, içeriye süklüm püklüm yaşlıca sıska bir adam girmiş. “Zart” diye içeri giren kılıksız adamı gören Başkan kafasını kaldırmadan sormuş:
-Ne var?
Adam utana sıkıla:
-Öneriyi yapan bendim efendim, demiş.
Yayından fırlayan ok gibi yerinden hoplayan koca yönetim kurulu başkanı koşup adama sarılmış.
-Vay canım kardeşim, sen hangi birimde çalışıyorsun, diye sormuş. Adam utana sıkıla, “tuvalet temizliği biriminde” demiş.
İki adım geri çekilen başkan karşısında duran eğitimsiz tuvalet temizleyicisine, “korkma para ödülünü ve para sayma makinesini vereceğiz. Ama rica ediyorum, bu öneriyi neye dayanarak yaptın, bizi meraktan kurtar” diye yalvarınca adamın cevabı şu olmuş:
-Efendim, ben otuz yıldır tuvalet temizliği yaparım. İşim gücüm tuvalet kağıdıyladır. Bu otuz yılda delikli yerinden kopan bir tek tuvalet kağıdına rastlamadım da ondan…