Hani bir deyiş vardır,
“Ölmüşüm ağlayanım bile yok!” diye.
Mersin’in durumu da o hesap.
“Yine ne oldu?” diye meraklanan olacak.
Ama fazla merak iyi değildir.
Zaten olan her zaman oluyor.
Yeni bir şey yok.
Aslında var da kimsenin sesi çıkmıyor.
Koronalı günlerde hepimizin sesi-soluğu kesildi.
Ulusça korana ile mücadeleye odaklandık.
Topyekün korona ile savaştayız.
Bu savaş mutlak kazanılacak!
Tabi kayıplar da olacak.
Dileğimiz kayıpların en asgari düzeyde olması.
Bunun için herkes koşullara uymalı.
Yoksa, gedik verdin mi savaşı kazanmak zor olur!
Bilim insanları harıl harıl çalışıyor.
Devlet ona keza.
Yerel yönetimleri hiç böyle çalışkan (!) görmemiştim.
Ama doğru ama yanlış hepsi bir şeyler yapabilmenin çabası içinde.
Her ne kadar zaman zaman yasakla karşılaşsalar da bu onları yıldırmıyor.
Yıldırmamalı da...
Mersinli bu konuda üzerine düşeni yapıyor.
Tıpkı her alanda devlete karşı görevini yaptığı gibi.
Yasağa uyuyor ve de yardımlaşmada oldukça iyi.
Bunu devletin yetkili ağızları söylüyor.
Sonuç ortada; vakaya en az rastlanan illerin başında geliyor Mersin…
Gel gör ki tüm bu gelişmelere karşın sahipsizlik halen sürüyor.
Geçtiğimiz günlerde Karaduvar’ın Polipropilen Tesisleri için özel endüstri bölgesi ilan edilmesi Mersin’in ve Mersinlinin kalbinden hançerlenmesi demektir.
Bu kaçıncı hançer bilemiyorum.
Bundan büyük muştu (!) olabilir mi?
Son gelişmelerle ilgili bir iki cılız ses çıktı o kadar!
Ne yerel yöneticiler ne de baba STK’lardan tıs yok!
Herkes kaderine razı.
Sözün ÖZÜ;
Koronalı günlerde ben de neler yazıyorum.
Okuyan, “Kasap et koyun can derdinde!” sanacak.
Hayırlısıyla önce şu korona illetinden bir kurtulalım.
Sonrasına bakarız.
Nasıl olsa alıştık öpülmeye.
Ama yanağımızdan ama dudağımızdan.
Fark etmiyor.
Ah Mersinim vah Mersinlim!
Daha ne diyeyim ben?