Bundan sonra “Sahipsiz Mersin” ifadesini kullanmayacağım.
“Sahip çıkamadığımız, olamadığımız, başaramadığımız” ifadesi bizleri daha iyi anlatıyor.
Sahibi biziz.
Farkında değiliz.
Yaşayanı olarak bizler sahip çıkmıyoruz aslında.
Sonra üç gün timsah gözyaşları döküyor, mastürbasyonumuzu yapıp köşemize çekiliyoruz.
Ağaç gibiyiz.
Kendi kurdumuzu kendimiz üretiyoruz.
Sahipsiz değil de sahip olamadığımız bir kent olduğumuz son Liman doldurma rezaletinde ete kemiğe bürünerek ortaya çıktı.
Bir temenni kararı bile çıkaramadı meclis.
Aslında şaşırtıcı değil;
Akkuyu dahil hangi hayati konuda bu meclis de, bundan önceki meclis de ortak tavır sergiledi ki.
Hangi talana, yıkıma, yanlışa karşı “dik duruş” sergiledi.
“Elimizden ne gelir” savunması ile topu hep Ankara’ya atmadılar mı?.
İktidar, muhalefet ayırmaya gerek yok.
İki tarafta da Mersin’e sahip çıkma iradesi yok.
İrade göstermeye çalışanlarında mücadele gücü yok.
Son örnek meclisin nadir donanımlı üyelerinden sayın Mehmet Topkara’dır.
Meclisten neden çekildiklerini anlattı bizim Haberci Gazetesinde.
Satırbaşları ile anlatayım neler söylemiş;
* Meclisten çıkma düşüncemiz yoktu.
* Büyükşehir Belediye Başkanının çözüm yolu bu olmamalı.
* Büyükşehir ikinci liman için ne yapıyor?.
* Amaç üzüm yemek mi, bağcı dövmek mi?.
* Toplanıp Ankara’ya gideriz.
* Asıl mesele konteyner limanı.
* Köprüler neden atılıyor?.
Nalına da, mıhına da vuran açıklamalar bana göre.
Ana fikir ise Vahap Seçer’e yaptığı gönderme;
“Tribüne oynuyor.”
Beyefendinin yönetim tarzını onaylayanlardan değilim şahsım olarak.
Ama Sayın Topkara’ya ve temsil ettiği meclis ittifakına da sormak isterim;
Mersin için Ankara’da siz ne yaptınız?.
Davet bekleme yerine, öneriniz ile beyefendiye gitmek veya meclise getirmek yolunu neden kullanmadınız?.
Mersin’e karşı görevleriniz arasında yol göstermek, yol açmak, öne düşmek yok mu?.
Beyefendi tribüne oynuyor kabul edelim.
O iyi kötü saha da.
Sizin ki;
“Tribünde” oynamak değil mi?.
**
Sevdiğim Laflar:
“BAŞKALARININ SAVAŞINI YÜRÜTMENİN BEDELİ AĞIR OLABİLİR!..”