3 Ocak 1922'de Mersin'i Fransız işgalinden kurtarmış atalarımız..
Bugün ise yine işgal altında..
İşgal edilmemiş caddesi,sokağı, kaldırımı yok..
Bu kez işgalciler bizden..
Seyyar satıcılar, işportacılar, büyüklü küçüklü mağazalar,büfeler,belediyelerin koyduğu kulübeler kaldırımları işgal ederken, cadde ve sokaklarda Parkomat denilen ucube uygulamaya esir düşmüş..
Bugün şehri düşmandan kurtarmaya gelen o yiğitlerimiz bir kere daha gelmek istese şehre giremezler ki Mersin'i kurtarsınlar..
Diyelim Toroslar'dan kalktın Hastane caddesinden şehre gireceksin..
Hadi gir de görelim..
Veya Trenle geldin..
İstiklal caddesinden bir yürüyeyim de herkes görsün dedin..
Dedin de!..
Yürü de görelim..
Şehrin ortasında at arabası görürüz de, senin yürüyüşünü göremeyiz..
Girmek zorda çıkmak kolay mı?..
Mersin'in ortasından yola çık, Mezitli'deki evine varış tam elli dakika..
Hem de özel aracınla..
Öyle sıkı bir işgal yani..
Tren garından kalkan bir ambulans, hastane caddesi kavşağına kadar olan beş yüz metreyi kaç dakikada alır diye sor; bırak üniversite öğrencisini, hocaları bile bilmez..
Minibüs ve otobüs vandallığını saymıyorum bile..
Görüntü ve ses kirliliği de cabası..
Birde, arada bir birileri çıkar, Mersin'i "dünya kenti" ilan eder..
Sorsan o da işgalci çıkar..
Şimdi derler ki "esnaf ne yapsın kapatsın mı?, işportacı ekmek yemesin mi?.."
Yesin tabi ki..
Yesin de;
İşgalci olup vatandaşın ömrünü yemeden yapsın bu işi..
Zaten onların günahı yok..
Şu ekonomik koşullarda resmen hayat mücadelesi veriyorlar..
Laflarım bu kenti yönetenlere..
Sorunları çözmek, esnafa, işportacıya yol göstermek, imkanlar yaratarak onların kazancını bir düzen içerisinde arttırmak onların işi değilmi?..
Bırakın sorun çözmeyi, en büyük işgali belediyeler yapıyor..
Portakal kulübeleri, ekmek büfeleri, Parkomat benzeri uygulamalar buna örnektir..
Aynı zamanda esnafın tekerine çomak sokmaktır..
Esnafın ekmeğine ortak olanlar mecburen işgale de göz yumacaktır..
Olan da budur..
*****
Sevdiğim Laflar:
"ASİYE BELKİ KURTULUR, MERSİN ASLA.."