Ateş çemberinden geçiyoruz ülke olarak.
Say ki; sırat köprüsüdür.
Böyle günlerde yazmak zordur.
Hele siyasi konularda yazmak daha da zordur gazeteci için.
Gazeteci her şeyi düşünmek durumundadır.
Özellikle içinde bulunduğumuz günlerin psikolojik boyutunu.
Psikiyatrist değildir;
Ama öyle olmak durumundadır.
Aklının yettiği kadar.
Becerebildiği kadar.
Temel dürtüsü “korumaktır” her zaman.
Ülkesini, insanlarını, kentini, ağacını, havasını, suyunu, tüm yaşayan canlılarını.
Gerçekten zordur.
Sırası mı şimdi böyle yazıların demeyin.
Aslında tam sırasıdır.
Ali Adalıoğlu’nun kulakları çınlasın.
Gasteci’lerden bahsetmiyorum.
Gazetecilerdir kastım.
Gönül işidir.
Sevme, sayma, sahip çıkma, kamu çıkarlarını korumayı “gönül” borcu sayma işidir.
Gasteci’de bulunmaz bu saydığım değerler.
Onlar önce tüccardır.
Kalan zamanda da “gasteci.”
Büyük şehir başkanımızın sosyal medyada bir paylaşımı oldu geçenlerde.
Okuyunca “helal olsun, bravo” dedirten cinsten.
Bir haftadır bekliyorum ki; bir aykırı bir ses çıksın.
“Yok.”
Başta “bizim” medya.
Kör.
Sağır.
Dilsiz.
Kınamıyorum, eleştirmiyorum, kızmıyorum.
Musalla taşında yatmış, cenaze namazını bekliyor(uz).
Bende sizlerle paylaşıyorum;
İşte büyük şehirin sosyal medya paylaşımı;
“Sorular sizden, cevaplar Başkan Seçer’den.”
“Merak ettiğiniz ne varsa yorum-soru olarak paylaşın. Başkanımız Vahap Seçer cevaplasın.”
Gülelim mi, ağlayalım mı?.
İkisi de yetmez aslında;
Ayaklarımıza taş bağlayıp, derince bir yerden denize atalım kendimizi.
Sorduğumuz sorulara “suskun bülbül” taklidi yapılıp cevap alamayan “gazeteci” olarak durum utanç verici.
Hep beraber kurtulalım bu rezillikten.
Oyunun adını da ben koyayım o zaman;
“Gazetecilerin sorusuna dilsiz; vatandaşa Arap Bülbülü.”***
*“Tekmili birden beş yıllık gülmece.”
“Maşallah” diyelim o zaman.
Kaldı “dört.”
**
Sevdiğim laflar:
“ÇEKMESİNİ BİLİRSEN; ACI İYİDİR. ZAMAN ÇABUK GEÇER..”