Marka olmak, talep görmektir..
Marka olmak, cazip olmak, kendini ispatlamaktır..
Peki marka ne demektir?
Marka demek, eldeki bir ürünü, diğer benzerlerinden ayıracak ve cazibesini arttıracak bir tanıtım aracıdır..
Marka Kent olmak da aslında aynı şeyi ifade eder..
Bu doğrultuda ‘marka’ olmak yada ‘marka kent’ olabilmek, uzun, zorlu ve emek isteyen bir süreç ister..
Her iki durumda da yapılması gerekenler aynıdır; tanıtım, iyi ve kaliteli hizmet, güven..
Bir kentin marka olma çabasının altında hiç şüphesiz yok olmama mücadelesi yatar..
Kentsel eksiklikler ise, Marka Kent olmak için engel teşkil etmez..
Burada önemli olan nokta, marka yapmaya çalıştığınız kenti dışa açmaktır, dışarıya tanıtmaktır..
Peki nasıl marka olunur?
Yada yaşadığınız kenti nasıl marka haline getirbilirsiniz?
Eğer ki marka olmak yada bir marka yaratmak istiyorsak, fark yaratacak fikirler ortaya koymak gerekmektedir..
Değerleri olmalıdır, farkındalık yaratmalıdır..
Mersin yıllardır Marka Kent olma yolunda çaba gösteriyor..
Ancak gelin görün ki bunca yıl yapılanlar, ortaya konulan mücadele Mersin’i marka kent yapmaya yetmiyor..
Dedik ya farkındalık yaratacak, fark yaratacak fikirler ortaya koymalı..
İşte Narenciye Festivali bu noktada önemli bir şans..
Mersin geçmişte festivaller ve fuarlar kentiydi..
Ama maalesef bunun sürekliliğini getiremedi..
Getirmiş olsaydı belki de bugün Mersin bir marka kent olabilir, farkındalığını gösterebilirdi..
Ama olmadı..
Şimdi neden marka kent olamadığımızdan. niye festivallerine, fuarlarına sahip çıkamadığımızdan çok önümüze bakmakta fayda var..
Mersin Ticaret Borsası bu noktada önemli bir misyonu yerine getiriyor..
2010 yılından bu yana Narenciye Festivali’ni düzenliyor..
Ve her yıl üzerine katarak, kentin tüm paydaşlarını organizasyona ortak ederek ilerliyor..
Aidiyet ruhunu aşılıyor..
Ulusal ve Uluslararası birçok misafiri Mersin’de ağırlıyor..
Kentin tanıtımına ve marka kent olgusuna en büyük katkıyı sağlıyor..
Unutulmamalıdır ki, coğrafi olarak avantaja sahip şehirler, kendi kaynakları ile büyümeyi başarabilir..
Narenciye de bu noktada Mersin için kendine özgü kaynaklardan sadece bir tanesi..
Hem narenciyenin değer bulması, hem üreticinin kazanması hem kent ekonomisinin canlanması ve hem de Mersin’in tanıtımı anlamında Narenciye Festivali kaçınılmayacak bir şans..
Destek olmak, yaşatmak, byütmek ve geliştirmek şart..
Tabi böylesi önemli bir organizasyonun ciddi bir bütçesi olmalı değil mi?
Ancak gelin görün ki 3 gün sürecek olyan Narenciye Festivali için ayrılan bütçe, sağladığı faydanın yanında devede kulak kalır..
Hem milyonları harcasan ne olur ki?
Bu şekilde marka olma yolunda harcanan bütçenin karşılığı, zaman içinde alınmış olur..
Ben bu noktada Mersin Ticaret Borsası’na, Başkanı Abdullah Özdemir’e, Narenciye Festivali’nin doğmasında, yaşamasında ve gelişmesinde emeği olan herkese teşekkür ediyorum..
Ve kendilerini destekliyorum..
Mersin’in tanıtımına büyük katkı sağladılar..
Ve marka kent olma yolunda da çok ciddi ve özverili bir mücadele veriyorlar..
Mersin’i eğer ‘marka kent’ yapmak, ekonomisine hareket getirmek, üreticisine kazandırmak ve tanıtımını sağlamak istiyorsak, Narenciye Festivali’ne sahip çıkalım..
Çünkü marka olmuş bir kent, yeni yatırımcılara güven verir..
İşte o güven Mersin’i makus talihinden kurtaracak önemli bir donedir..