Sözlük anlamı olarak “uzun zamandan beri anavatanlarından kopup başka ülkede azınlık olarak yaşayanlar” olarak tanımlayabileceğimiz bir sözcük…
En çok da “Ermeni Diasporası” tanımıyla haberlerde duyduğumuz, çoğunlukla da Türk Milleti olarak sevmediğimiz ve irkildiğimiz bir tabir…
70’lerde Avrupa ülkelerinin talebi üzerine o ülkelere işçi olarak gönderdiğimiz bugünlerde nüfuslarının yaklaşık 7 milyon olduğu tahmin edilen kardeşlerimiz hiç aklımıza gelmez nedense diaspora dendiğinde…
Belki de diaspora dendiğinde aklımıza lobi faaliyetleri ya da lobicilik geldiğindendir gurbetçilere diaspora diyememek…
Sahi hiç düşündünüz mü neden nüfusu 7 milyonu bulan kardeşlerimizi biz lobi olarak ya da en azından yaşadıkları ülkelerin seçimlerinde ya da dış politikalarında güç olarak kullanamıyoruz?
“Siz kendi içinizde memleketine tatil için gelen gurbetçiye döviz olarak bakarsanız, siz memleketine gelen vatan hasreti çeken gurbetçiyi “Alamancı” olarak nitelendirirseniz, iç siyasi polemiklerinize çekerseniz…” diyerek sıralamayacağım. Keşke mesele o kadar basit olsa…
Bu memleket yıllarca askeri vesayetle mücadele etti. 1960, 1980,1997,2016…. Bütün bu vesayet içinde kendi içinde birlik sağlayamayan ülkemiz elbette ki Dış Türklere dönüp bakamayacaktı…
Dilerseniz birkaç örnek verelim; 1980-1990’lı yıllarda çoğunluğu Almanya’da olan Gurbetçiler için Türkiye Cumhuriyeti’nden ihtiyaçlarına binaen din adamı isteniyor. Mesele de oradaki vatandaşların dini vecibeleri için rehber olması ve çocuklarının din eğitimi… Cevap ne oluyor dersiniz? “Laik bir devletiz din adamı gönderemeyiz!!!” aklı başında bir Allah kulu da demiyor ki; “Laiklik ile bunun ne alakası var?”
Diğer örneğimizde ise; 28 Şubat post modern darbesi sonrası etkin bir paşa Almanya’ya gider. Bütün temaslarının ardından orada yaşayan Türklerin temsilcileri ile toplantı yapmak istediğini bildirir. Büyükelçilik hemen büyük bir toplantı salonu ayarlar ve ileri gelenleri davet eder. O coğrafyada vatan hasreti, Türkiye’den gelen bir devlet büyüğüne bile vatan gözüyle bakılmasını sağlamakta olduğundan salondaki herkes heyecan içindedir. Sonunda paşa salona girer, fakat bütün temaslarını sivil gerçekleştirmiş olan paşa üzerinde askeri üniforma ile salona gelmiştir. Kimsenin elini sıkmaz, kimseye dokunmaz, surat desen mahkeme duvarı gibidir. Bütün toplantı boyunca kendisi haricinde kimseye söz vermeden salondakileri azarlayıcı bir üslupla tabiri caiz ise kalayı çeker ve kendince herkesin ayağını denk almasını sağladığından emin olarak salonu terk eder.
Bu iki örnek bile aslında devlet denilen mekanizmanın nasıl olmaması gerektiğini anlatmıyor mu?
Ya da bu sıralar diaspora olmasalar da Azerbaycan Türkleriyle ilgili Rahmetli Ebulfez Elçibey’in sosyal medyada dönen videosunda anlattığı meseledeki “5 helikopter istedim, göndermedi Türkiye” cümlesi, o zamanlar kimlerin bizi yönettiğini anlatmıyor mu?
Gurbetçiler işe halen bizden ümit kesmiş değil. Milli meselelerde TBMM’nin birlikte yayınladığı bildirilere imza koyan partilerin yurtdışı oylardaki oran toplamı yüzde 80’lerde.
Hala umut varken, hala birileri bizden bir şeyler bekliyorken Yurtdışındaki Türkleri etkin bir güç haline getirmek elimizde iken daha fazla vakit kaybetmeyelim.
7 milyon tek yürek olduğunda eminim ki en az diplomasi masasındaki diplomatlarımız kadar dış politikamızda etkin bir silah olacaklardır.
Umudum şu yöndedir; önümüzdeki yıllar Türk Lobisinin aslında belki de dünyanın en güçlü lobilerinden biri olduğunu tüm dünyaya gösterecektir.