Türkiye’de hastane ve adliyeler konusunda hepimizin ortak bir kanısı vardır; “Allah düşürmesin ama eksikliğini de vermesin…”
Sağlık en kıymetli hazinemiz evet doru. Ancak adalet yok ise sağlıkta olmaz! Çünkü yaşam hakkınız olmaz! Hakkınızı savunamazsınız!
Alamadığınız hizmetleri, hakkınızı arayamazsınız!
Adalet hava, bu gibi temel ihtiyaçtır!
Ancak Türkiye’de adalet arayışı pek öyle kolay değildir!
Öncelikle size inanmayacaklarını, hakkınızı alamayacağınızı düşünerek çıktığınız yolda, bin bir güçlük ve zorlukla adliyeye ulaşsanız bile maddi imkansızlık nedeniyle hakkınızı aramaya gücünüzün yetmeyeceğini düşünürsünüz…
Tüm bu düşünceleri yenip, kararlı olsanız bile uzayıp giden yargı süreçlerinde dosyanızın tozlu raflardan kurtulup sırası gelip de karara bağlanana kadar geçen sürede yeni mağduriyetler yaşamanız söz konusu olacaktır!...
“Geç gelen adalet, adalet değildir” diyecek ve adalete inancınızı yitireceksiniz ki bu en büyük kayıptır!
Ve ne yazık ki bu Türkiye’de artık çok sık olmaktadır!
Mersin Adliyesi ile ilgili bu ara çok sık şikayet almaya başladık. İşlerin yürümediğinden şikayetçi olan halk uzayan yargı süreleri nedeniyle yaşadığı mağduriyete karşı sesini duyurmak istedi. Biz de haberimizi yaptık. Baro ile de görüştük ve konuya onların açısından da yaklaştık…
Baro Başkanı Bilgin Yeşilboğaz, vatandaşın isyanına hak vererek, uzayan yargı süreçlerinde ilk hedefin avukatlar olduğunu ve bu yöndeki şikayetlerin arttığına dikkat çekti…
Oysa hepimiz biliyoruz ki uzun yargılama süreleri ve gecikmelere karşı avukatların yapabileceği pek bir şey yok…
Ama gel gör ki gücümüz avukata yetiyor!
İşte bu gücü sistemin değişmesi için kullansak sorun zaten kendiliğinden ortadan kalkacak!
Ama işte ‘hem sütüm kesilmesin, hem pekmezim dökülmesin’ diyerek kendi işimizi yürütmeye çalıştığımız, ‘BİZ’ olamadığımız sürece sistemi değiştirmemiz mümkün değil!
Bunu anlamadıkça biz daha bu adliye koridorlarında çok sürünürüz!...