Pazar günü belki de son yılların en özel günlerinden biriydi.
Nedeni belli.
Koronavirüs nedeniyle haftalardır evlerine hapis olan 65 yaş üstü vatandaşlarımız nefes alma iznini kullandı.
Sokaklar, parklar gerçekten görülmeye değerdi.
Tekerlekli sandalyeyle çıkanlar mı dersiniz,
Bastonla yürüyenler mi,
Özgürlüğe kavuşmanın görüntüsüydü.
Hepsi ayrı bir fotoğraf karesiydi.
En önemlisi vatandaşların yüzünde mutluluk vardı.
Mutlu olma kavramı oldukça geniştir.
Kimi parayla mutlu olur.
Kimi ev-arabayla.
Kimi sağlıklı olmayla.
Kimi de paylaşarak…
Ama, en büyük mutluluk kaynağı ÖZGÜRLÜKTÜR!..
Bırakın cezaevinde yatmayı, insan evinden çıkamayınca bile özgürlüğün kıymetini daha iyi anlıyor.
Ailesiyle birlikte de olsa, özgürlük gibisi yok!
Onun içindir ki, “Bülbülü altın kafese koymuşlar, ah özgürlük demiş!”
Pazar günü 4 saatlik izinde cezaevinden çıkmış gibi kendini sokaklara atan vatandaşlarımızı görünce mutlu oldum.
Ancak, haksız yere cezaevlerine tıkılanları düşününce içim acıdı.
Üstelik katilin, hırsızın, sapığın kader kurbanı diye salıverildiği bir ortamda, içerdeki gazeteciler aklıma geldi.
Sırf düşünce ve yazılarından dolayı cezaevlerinde çile çeken dostları anımsadım.
“Adalet bunun neresinde?” diye düşündüm.
Sözün ÖZÜ;
İnsan sahip olduğu zenginliğin değerini kaybedince anlıyor.
Hele hele bu özgürlükse o zaman kafasına dank ediyor!
En büyük zenginlik sağlık derler.
Ama yalnız sağlık yetmez.
Özgür olmadıktan sonra neyleyim ben sağlığı?
“Fakir önce eşeğini kaybedip, sonra bulunca sevinirmiş”.
Bizimki de o hesap.
Önce ev hapsi, (pardon kısıtlaması) sonrasında dört saatlik özgürlük.
Sevin babam sevin!
Ama, içerde yatanları da unutma!
Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç, Ferhat Çelik, Aydın Keser ve Murat Ağırel’e özgürlük ne zaman?
Ne dersiniz, hep birlikte haykırsak Adalet sesimizi duyar mı?