Batıda yeni yerleşim yerleri kent dışına yapılarak, eski yerleşim yerleri korunur. Hayran hayran izleriz…. Yüzyıllık yapılarını tarihi zenginlik diye sunarlar… Üstelik tarihi sadece binaları ayakta tutarak da yaşatmazlar… Çoluk çocuk 7’den 70’e bu tarihi yapıları el birliğiyle yaşatır, hayatın bir parçası olup, sürdürülebilirliğini sağlarlar…
Bunlar takdire şayan işlerdir… Örnek alınası işlerdir…
Bizim tam olarak yapmadığımız şeylerdir! Yapamadığımız değil! İstesek yapıyoruz çünkü… Ama tabi aslını yok ederek! Yıkarak! Ucubeleştirerek! Tanınmayacak hale getirerek! Sahip olduğumuz tarihi zenginliğin eski hali ile yeni halini görenler gözlerine inanamazken bir de yaptığımız yanlışı sonuna kadar savunarak mahvediyoruz tarihimizi…
Mersin’de de durum farklı değil! Yıllardır özellikle eski kent merkezinin korunması adına atılan birkaç küçük cılız dışında kapsamlı bir proje hayata geçirilemediği için eski tarihi Mersin evleri, eskide kaldı!
Şimdi bazıları ya viran halde ya da yok olmuş durumda… Yıkıntılar arasında kaderine küsen bu yapılar sanki görünmez bir halde!
Tek görünür oldukları an, yıkıldıkları an! Mersin’de kalan son tarihi binalar da ardı arkasına yıkılıyor! Üstelik halk sağlığını tehdit ederek… Artık insanların yıkım tehdidi var diyerek kenarından bile dolaşma gereği duymadığı, o derece yok saydığı görmezden geldiği tarihi konaklar, evler direnemiyor bu ilgisizliğe, saygısızlığa!
Zaten şunun şurasında kaç tane kaldılar ki? Toplasan bir elin parmaklarını geçmez sayıları… Çarşı eski cazibesini yitirse de hala kentin ortasında, hareketliliğin göbeğindeki bu binalar şehre kazandırılsa hem ekonomiye hem sosyal hayata katkı sunacaklar… Ama işte vazgeçilmişler bir kere…. Yeniden onlarla birlikte yaşamak, var olmak için, onlarsız bizim de yok olduğumuz anlamamız gerekiyor!
Ama işte iş işten geçiyor!...