Japonya’daki Fukuşima nükleer felaketi sırasında başbakan olan Naoto Kan, zamanında Türkiye’ye gelip Türk yetkililere nükleer enerjiyi güçlü bir şekilde tavsiye ettiği için pişman olduğunu söyledi.
“Türk yetkililere, eğer Türkiye nükleer enerjiyi getirmeyi düşünüyorsa bu teknolojiyi Japonya’dan almalarını rica ettim. Şimdi olsa bunu yapmazdım.” Diye de ekledi.
Biz olsak böyle bir itirafı yapmazdık…
Biz olsak yanlışta ısrar ederdik…
Tıpkı Akkuyu’da olduğu gibi!
***
Fukuşima nükleer felaketi Japonya’da ve Dünyada bir çok şeyi değiştirdi.
İleri tekonojilere sahip Japonya bile çaresiz kalmıştı.
Böyle bir şey beklenmiyordu.
Bu sıradan bir felaket değildi; olamazdı…
Çünkü Fukuşima I Nükleer Santrali kazaları 2011 Tōhoku depremi ve tsunamisi sonrasında, 11 Mart 2011’de Fukuşima I Nükleer Santralinde atmosfere radyoaktif madde salınmasına sebep olan olaylar dizisidir.
Bu bir felaket dizisiydi; yıllarca etkisi sürecekti.
***
Zemin çatlağı, “kontrollü” denilip bir ilçeyi sarsan patlamalar ve Akkuyu’da başlayan kentleşme size hiç Pripiatşehirini hatırlatmıyor mu?
Pripiat deyince tabi ki hatırlayamadınız!
Çernobil desem?
Yaşanan felaket sonrasında bu şehrin halkı bir daha evlerine dönemediler.
Apar topar tahliye edilmişlerdi.
Dönmek istedikleri halde dönemediler.
Çünkü artık Pripiat diye bir yer kalmamıştı.
Haritada var ama yaşamda olmayan şehirdi artık orası.
Çernobil felaketi her şeyi yok etmişti.
***
Akkuyu’da da benzer şeyler yaşanıyor.
Koca bie şehirleşme çalışmaları başladı orada…
Konteyner evler…
Tabiatı yok ederek ilerleyen inşaat…
Doğa harikası yerlere yapılan lojmanlar.
Bunların hiç birini konuşmuyoruz.
Sıcak olan Akdeniz’in suyunun daha da ısınacağını da hiç konuşmuyoruz.
Japonya’nın eski Başbakanının sözlerini de konuşmuyoruz.
Tüm bunları görmek için ne olmasını bekliyoruz?
Bir felaket mi?
Etrafımızda yeterince olmamış mı?
İlla başımıza mı gelmeli?