Yağışlar azaldı; kuraklık tehdidi ile karşı karşıyayız.
Tüm bunları biz yaptık; boşuna doğaya suç atmayın.
Her yeri betonlaştırdık…
Ne yağan yağmur toprağa kavuştu ne de akıp giden suya sahip çıkabildik.
***
Dereleri kuruttuk, binalar diktik.
Hidroelektrik santralleri ile tüm dengeyi alt üst ettik.
Ne dağ bıraktık ne de taş…
Her şeyi yaktık, yıktık, yok ettik.
Maden sahaları açtık…
Yollar için ağaçları kesmekten hiç çekinmedik.
Koca koca binaları dikmeyi marifet saydık.
Beton stoku artmış şehirler oluşturduk.
Balkonda yetiştirdiğimiz sebzelerle mutlu olduk ama tarım alanlarını binalara kurban ettik.
Oturduğumuz sitenin havuzlu olmasına önem verdik ama ne kadar verimli arazilerin yok edilerek o binaların yapıldığını hiç düşünmedik.
Sitenin içinde üç beş ağaç bize yetti; doğa sever, yeşille barışık olduk.
***
Verimli ve sulak tarım alanlarımız bir bir ranta kurban edildi.
“Ne eksen yetişir” denilen yerlere apartman yapmayı daha akılcıl bulduk.
Kirli yatırımları iş sahası diye kabul ettik.
Nükleer santralleri temiz enerjilere tercih ettik.
Balık çiftlikleri, atıklarının nereye gittiği belli olmayan sanayi kuruluşları her geçen gün doğayı biraz daha yok etti.
***
“Suyumuza sahip çıkalım.”
Çıkalım, evet; peki bunun için doğaya sahip çıktık mı?
Kuraklık büyük tehlike; evet; peki bunun için önlem aldık mı?
Ne biz doğaya sahip çıkabildik ne de yaşam alanlarına.
Tek bildiğimiz betonlaşmak ve yok etmek oldu.
Şimdi de kendimize suçlu arıyoruz.